Sen Aydınlatırsın Geceyi – Seyir Halinde

Seyir Halinde serileri ile film incelemelerine yeniden başlıyorum. Bu yazımda Leyla ile Mecnun’un yönetmeni Onur Ünlü’nün siyah beyaz bir sanat filmi olan Sen Aydınlatırsın Geceyi isimli ilgi uyandıran filmini incelemeye alacağım.
Yapımı: 2013 – Türkiye
Tür: Sanat Filmi (Siyah-Beyaz & Renkli), Fantastik, Dram
Süre: 101 Dakika
Yönetmen: Onur Ünlü
Oyuncular: Ali Atay, Demet Evgar, Damla Sönmez, Ahmet Mümtaz Taylan, Ercan Kesal, Ezgi Mola, Serkan Keskin, Nadir Sarıbacak, Cengiz Bozkurt, Tansu Biçer, Kaan Yılmaz, Kubilay Çamlıdağ, Bekir Çiçekdemir, Asil Büyüközçelik, Hüseyin Tutan, Ayşenil Şamlıoğlu, Derya Alabora
Senarist: Onur Ünlü
Yapımcı: Onur Ünlü, Funda Alp
Cemal mahallenin Çiçek Berberi Yakup Çiçek’in oğludur. Kendinden geçmiş bir halde bir yaşam sürdüren, psikolojik sorunları mevcut olan baş karakterimiz bileklerini keser hastaneye gider ve doktorunun gözünden kan gelmesi “kan ağlamak” deyiminin karşılığıdır aslında. Filmde bu ve benzeri gibi deyimlerin ince ince işlendiğini görmek mümkündür.
Filmdeki karakterlerin konuşmalarından anladığım kadarıyla olay Ege Bölgesinde bir yerlerde geçmektedir. Bir sahnede motoruna binip Akhisar tabelasını geçen Cemal filmin tam olarak nerede geçtiğine dair tahminlerimizi doğrulamaktadır. ”Bizim Oğlan” kelimesinin repliklerde sık sık yer alması filmin ağırlığına bir nebze de olsa renk getirmiş diyebilirim. Bu da filmin gidişatını ve takibini daha eğlenceli bir hale getirmektedir.
Cemal’in arkadaşıyla ava çıktığı sahnede ise Cemal’in şu sözleri dikkat çekmektedir. ”Onları vurmak gelmiyor içimden, baksana onlar da ekmeğinin peşinde” bu da Cemal’in aslında nasıl hayvan sever bir karakter olduğunu gözler önüne sermektedir.
Cemal bir gün ise annesinin kaybolan kolyesini arama peşine düşer. Soluğu “büyük adam” Nazım Efendinin yanında alır. Buradaki ayrıntı ise devasa büyüklükteki Nazmi Efendinin göze çarpmasıdır. Cemal’in gözünde büyüklüğü ile tanınan ve bilinen bir karakter olması da buradan anlaşılmaktadır.
Annesinin mezarına uğrayan Cemal mezarlıkta temizliğini yapar daha sonra bağ evinin oraya sigara içmeye çekilir. Babasıyla geçen telefon konuşması öncesinde ise şu sahne dikkatleri çekmektedir. Psikolojik sorunları mevcut olan bir gencin bağ evinin yandığını hatırlatması ve kendi çocukluk halinin yangını izlerken gösterilmesi annesinin ölümüne sebep olduğunu akıllara getirmektedir.
Bağ evinden sonra Dündar Bey ile iş görüşmesine giden Cemal fabrikanın önünde güvenlik görevlisi abimize rastlar. Karakterin içinden bakıldığında dışının görülmesi ise “içi dışı bir” bir insan olduğunun mesajını bize vermektedir. Bu tasvir tamamen boş bir adam olduğunu da bize veriyor olabilir. İnceliklerle dolu bu filmin neresinden tutarsanız tutun yorumlamaların önü arkası kesilemez.
Hikayenin aslını iyi irdelemek gerekir. Tam bir tahmin yapabilmek gerçekten güç olsa gerek. Cemal doktoruyla mısır tarlasında görüşür.
”Babam ve ben ikimiz de çıplağız. Bizim bir bağ evi var annem ve kardeşlerim içeriden bakıyorlar öylece bize. Yanıyor ev ben bizimkileri kurtarmak istedim babam çekti kolumdan öptü beni o da benim öpünce ben de öpüverdim.”
Bu konuşmadan aslında onları kurtarmaya çabaladığını ancak babasının buna izin vermediği anlaşılmaktadır. Yangının asıl sebebi Cemal olmayabilir buna da tam bir açıklama getirmek gerçekten mümkün değil. Bu sahnede yine doktorun gözünden kan gelmesi aslında bu kadar acı bir hikayeye katlanmanın doktor için ne kadar zor olduğunu göstermektedir.
Ve gerçekten efsane bir kesit Ali Atay’ın oyunculuğunu konuşturduğu kesinlikle bir gerçektir. Hiç olmasaydık ya biz? Bütün bunlar, bu şeyler. Nereden öğrenirdik bütün bu olanları? Ne olurdu gerçekten… İnsanı düşünceden düşünceye sürükleyen bir kesit..
Dündar Bey’in yanına iş görüşmesine giden Cemal iyi niyetinin suistimal edilip görüşmesinin ertelenmesine sesini bile çıkarmamaktadır. Cemal aslında her şeyin farkındadır. Dündar gibi aşağılık bir adamın ne işler çevirdiği an be an ortadadır aslında. Bazı gerçekler gösterilmese de bilinir.
Ve Cemal fabrikada bir kadınla çarpışır tesadüf eseri bir tanışma gerçekleşir aralarında. Fazla dramatik bir aşk hikayesidir aslında bu film. İşte her şey o anda gerçekleşmeye başlar. Utangaç karakterimiz hayatının aşkıyla tanışmıştır. Ve aşıksan oyuncak olursun, motorunla düşmek de var bu uğurda…
Yasemin’i takip etmeye çalışır bir gün Cemal. Gençlik Parkında gazoz içmeye davet etmek için pek de uygun bir zaman değildir. Kadın genç yaşında ona bakan halasının hasta düşen kocasına yani eniştesine gözü gibi bakmaktadır. Halasının oğlu ve eniştesiyle birlikte bir yaşam sürmektedir Yasemin. Annesini de küçük yaşta kaybetmiş ve babası da ceza evinde ölmüştür.
Filmde sürekli bir dram da mevcut değildir aslında. Parkta gazoz içerken Cemal doktorunun haplarından içmeye başlar ve Yasemine de içmesi için verir. Ancak hapların yan etkisinden midir nedir ikisini de bir gülme hali alır. Ali Atay ve Demet Evgar kahkahalarıyla bu sahneye de can vermişlerdir…
Yaseminle evlenir Cemal. Dündar Bey’in ofisinde tıraşını yaparken sekreterin kolyesi dikkatini çeker. Aynı kolyesinden de eşinde vardır. Dündar Bey’in yaşamından haberdar olan Cemal’in içine kurt düşer ve bir süre gözü o kolyededir.
Cemal içinde biriken öfke ve nefreti gün gelir durduramaz fotoğrafçının dükkanına gittiğini gören eşini eve gelince sorgusuz sualsiz dövmeye başlar. Ancak Yasemin Cemal’in babasından aldığı annesinin kolyesini temizlettirmeye gitmiştir. Yargısız infaz dedikleri tam anlamıyla bu sahnede mevcut olsa gerek.
Cemal ilkokul öğretmeninin ziyarete okuluna gider. Bu sahnede ise “görünmez öğretmen” tasviriyle bir karakter karşımıza çıkmaktadır. Neyin mesajıdır bilinmez ancak öğretmeninin tavsiyelerini boşa çıkarmıştır Cemal. Belki de “içi dışı bir” güvenlik görevlisi abimizle bağdaştırılabilecek bir tasvir de olabilir. Aynalarda boy gösteren bir öğretmendir sadece bu karakter. Aynada öğretmenini fark eden Cemal’in “Hiç değişmemişsiniz.” cümlesi belki de bazı soru işaretlerine cevap olabilecek niteliktedir.
Öğretmeninin de tavsiyesine uyarak eşinden özür dilemek isteyen Cemal kuru kuruya bir özür de olmaz diyerek kitapçı kızdan şair William Shakespeare’den Sen Aydınlatırsın Geceyi isimli şiir kitabını alır. Eşini karşısına alıp şu dizeleri okur kitaptan:
“Yarayla alay eder yaralanmamış olan
Bak nasıl da sararıp soluvermiş tanrıça kederlerden
Sen çok daha parlaksın çünkü
Sen tüm göklerdeki yıldızların ilki
Sen aydınlatırsın geceyi…”
Ertesi gün Yasemin’in üç aylık hamile olduğunu öğrenirler. Çocuk Cemal’den değildir. Hastane çıkışında Yasemin Cemal’i karşısına alır ve neler yaşadığını ve ona neden güvendiğini açıklar. Yasemin’in hayat hikayesinden bahsederken arkadaki tasvirden de anlaşılacağı gibi annesini babası vurmuştur. Hayatının bütün derdini çilesini çeken iki insan artık her şeyin dayanılmaz olduğu bir zaman..
Günün akşamı Cemal Dündar Bey’i fabrikanın çıkışında tüfekle beklemektedir. Çıkar çıkmaz bir el tüfekle ateş eder. Arabanın içi kan gölüne döner ancak hikaye bu ya Cemal sigara içerken Dündar Bey arabadan sapasağlam çıkar gelir. Aralarında şu ilginç diyalog geçer:
“Bu hayatta herkesin bir derdi var Cemal. Benimki de bu. Ölemiyorum! İyi bir şey sanıyorsun bunu dimi? Herkesler öyle sanıyor. Gel bir de bana sor. En berbat tarafı nedir biliyor musun? Hiç kimseden hiçbir şeyden korkun kalmıyor. Ar damarı çatlıyor adamın. Doğru ne yanlış ne her şey karışıyor kafanda. Yüz sene önce ne biliyorlar gülersin. Yüz sene sonra ne bilecekler onu da biliyorum. Her bir şeyleri biliyorum ben Cemal. Her şeyi bilmekle hiçbir şeyi bilmemek aynı şey. Odun gibi oluyorsun işte. Eninde sonunda ölecek olan birisin. Bu dünyanın derdini çözmeye imkan yok..”
Dolu dolu bir sahne, düşünmenin kapılarını bir bir aralayan bir kesit. Filmin belki de bel kemiği denebilecek yerlerinden biridir.
Konuşma sonunda Dündar Bey Cemale Yaseminle bir alakası olmadığını söyler. Bu da işaretleri başka bir tarafa çevirir.
Cemal eşinin yanına gider ve Yasemin kitabı yüzüne fırlatır. Kitabı alan Cemal kitabı aldığı kitapçı kıza geri götürür. Karşılaşmalarında zamanı durdurabilen kıza ne olduğunu soran Cemal, “aşık oluyorsun” cevabını alır. Bu da filmde işlenen ince zamanlamalardan biridir.
Kitapçı kızla bağ evine giden Cemal kıza aşık olur. Evli olan bir adamın yeni bir aşka bel bağlaması ne kadar doğrudur? Tam bu sırada ikilinin başına taşlar yağmaya başlar. ”Başımıza taş yağacak” deyimi yine ustalıkla işlenmiştir.
Final sahnesinde ise bazen zamanı durdurmak için elinden geleni yaparsın mesajı veriliyor. Bütün dertlerin sahibiyiz. Peki bunca ağacın, kuşun bütün bunların sahibi kim? Biz buraların neresindeyiz altında mı üstünde mi neresinde? Bütün bu düşünce kapılarını aralamak gerek diye bizi ucu bucağı olmayan bir yola sürükleyen bir final.
Filmde yer alan film müziklerini de es geçmemek lazım diye düşünüyorum. Kesinlikle filme en çok yakışan müzikler seçilmiş diyebilirim.
Sen Aydınlatırsın Geceyi – Film Müzikleri
- Sen Aydınlatırsın Geceyi – Seyir Halinde - 21 Kasım 2016
- Kelimeler Benim: Her Hafta Bir Kitap Çekilişi - 13 Eylül 2016
- Öfke Kontrolü: Öfke durumu ile başa çıkabilmek… - 1 Eylül 2016
Bir cevap yazın